Sosyal medya ilk çıktığından beri yavaş yavaş hepimizi avuçlarının içine almaya başlayan çok etkili bir güç haline dönüştü. İlk başlarda önemsemedik, görmezden geldik ama sonra o olmazsa kullanılmassa, ona dokunulmazsa bizler aslında bir hiç olduğumuzu fark ettik.
Evet dogru duydunuz o olmazsa biz bir hiçiz, pardon yanlış söyledim özür dilerim, o olmazsa biz bir hiç bile değiliz...
Gelin şimdi adım adım o olmazsa neler yapardık, onu konuşalım.
Mesela o olmasaydı biz kendimizi çekip çekip nereye ekleyecektik, kendimizi kime gösterecektik. Mesela çok yakın olmasa da tanıdığım biri var, onu tanıdığım ve instagramdan birbirimizi eklediğimizden beri bu kişi sürekli kendi çektiği selfilerini allayıp pullayıp instagrama koyar, inat ettim her paylaşımını istikrarlı olarak takip ettim. İki günde bir kendisini çektiği selfisiyle karşılaştım. Dşündüm, neden bir insan sadece kendisini koyar bir paylaşıma, neden kendisini çekip çekip paylaşır devamlı instagramda, bir cevap bulamadım bu soruya. İnsan fotoğraf paylaşır amenna bu onun en doğal hakkıdır ama bu fotoların hiçbirinde mi bir başkası da yer almaz. Ama ben yine de beğenilme isteğine, kendini herkese gösterme azmine ve istikrarlı bir şekilde kendisini göstermesine bayıldım...
Mesela o olmasaydı biz boş zamanlarımızda ne yapacaktık, kitap mı okuyacaktık, bir şey mi yazacaktık, kendimizi mi sorgulayacaktık, felsefe mi bilim mi tartışacaktık, ailemize daha fazla zaman mı ayıracaktık, yanımızdakiyle sohbet edip yeni şeyler mi öğrenecektik, gezip dolaşıp yeni yerler mi keşfedecektik, doğanın içinde kuş seslerinin arasında olup da ne kadar şanslı olduğumuzu mu anlayacaktık...
İşte gördüğünüz üzere onun sayesinde onun bunun yalan dolan yapmacıklık kokan hikayelerine bakıp bakıp rahatlamakta, bu şekilde sıkıcı dünyamıza biraz daha renk katmaktayız...
Her ne kadar bazı bazı aman şu şuraya tatile gitmiş de ben neden buradayım, benim neden onlar gibi arabam yok, benim neden yazlığım yok, benim neden söyle güzel bir fotografım yok diye hayıflanıp kıskançlık krizlerine girsek de; olsun o olmasaydı eğer onlarla kendimizi nasıl kıyaslayacaktık, onlardan üstün ya da eksik yönlerimizin hangileri olduğunu nasıl anlayacaktık...
Mesela o olmazsa birbirimize nasıl laf sokacaktık, o lafları okuyup sen bana bu sözle ne demek istedin diye ailecek telefona sarılıp bağırıp çağırıp nasıl hesap soracaktık. Düşünün artık biriyle kavga ederken, tartışırken bile bunu tek başımıza yapamamaktayız, aileyi toplayıp arkadan taraftar desteği de sağlayıp gidiyoruz sosyal medyadaki paylaşımı yapan arkadaşın üstüne.
Yaşasın sosyal medya, yaşasın arkadan fon müziği şeklinde destek veren taraftar...
Mesela o olmasa biz nasıl başkalarının başının ağrıdığını, sevgilisinden ayrıldığını, falancanın kızının nereyi kazandığını, kimin neler yapıp yapmadığını bilecektik. Çünkü bir şey alınca ya da yapınca veyahut hastalanınca ilk işimiz sosyal medyadan bu duruma ilişkin bilgilendirme yapmak oluyor. Sonra da kaç beğeni gelmiş, kimler bakmış, diye gözler hesaplara kilitleniyor. Kimler yorum yapacak, kimler bakacak diye heyecanla bekleniyor... Görüp de beğenmeyen olunca hemen düşman ilan ediliyor. Sonra da o kişiye onun paylaştığı hiçbir şeyi beğenmeyerek düşmanlık ediliyor... Eskiden yüz yüze yapılan düşmanlıklar sosyal medyayla birlikte kendine yeni bir tarz yaratıyor.
Mesela o olmasa biz nasıl ailemizi sevdiğimizi ailemizle ne kadar iyi geçindiğimizi başkalarına gösterirdik.
Tüm bunlarla uğraşırken sonra ne mi oluyor, insanların aklı gidiyor, kafası çalışmıyor, fazla beğeni aldığı için kendisini bir şey sanmaya başlıyor. Tek derdi paylaşımlarının görülmesi beğenilmesi oluyor, oysa aldığı o beğeniler yazdığı bir makaleye, bir hikayeye, bir denemeye, bir şiire verilmiyor. Sadece onun fiziksel görünümüne veriliyor. Bu kişinin önce yürüyüşü değişiyor, çünkü kendisini herkesin beğendigini düşünüyor, sonra bu kişinin insanlara bakışı değişiyor, çünkü artık insanları iyi kötü, bilgili cahil, diye değil de paylaşımlarını beğenen beğenmeyen, tipli tipsiz diye ayırmaya başlıyor. En sonunda da ortaya, hayatında kitap okumayan cahil insanların; kitap okuyan, sorgulayan, araştıran sözlü veya yazılı olarak ortaya bir şeyler koymaya çabalayan insanları saçma sapan eleştirmeleri çıkıyor.
Bu da iki yumurta bile kıramayan, baba parası olmadan şurdan şuraya adım atamayan kendine özgün bir düşünme yöntemi geliştirmediği için ordan burdan duyduklarını kendi düşüncesiymiş gibi anlatan insanların ortaya çıkmasını sağlıyor. Ağaç yaşken eğiliyor, küçücük çocuklar ellerinde telefonlarla büyüyor, hesaplar açıyor, sürekli kendilerini paylaşıyor, babalarından annelerinden gördüklerini harfiyen uyguluyor ve çok sağlam bir gençlik ardımızdan peşi sıra geliyor..
Oysa onların ellerine bunları vermek yerine bir saz tutuştursaydık, bir kitap sıkıştırsaydık, bir güzel tarihsel hikaye anlatsaydık, ayaklarının dibine bir futbol topu yuvarlasaydık, spordan, sporcudan dem vursaydık, onları tiyatro oyunlarının ortasına atsaydık çok mu kötü olurdu? Onun bunun saatlerce ne yaptığını, ne paylaştığını merak etmek yerine bu işe kafa yorsak çok mu saçmaydı? Hadi bunları çocuklara yaptıramadık, onun yerine biz elimize bir kitap alıp okusaydık, bir saz çalıp söyleseydik, sporla, futbolla, basketbolla, voleybolla, tiyatroyla, sinemayla haşir neşir olsaydık... Belki o zaman onlar da ellerine bizim aldıklarımızı alırlardı, zihinlerine bizim yaptıklarımızı sokararlardı, hayatlarını daha farklı daha anlamlı yaşarlardı.
Biliyorum, bu kadar atıp tuttun, peki sen kendine neden bakmıyorsun, sen sanki bizlerden çok mu farklısın dediğinizi duyar gibiyim. Tamam o halde şimdi sırayı kendime getireyim...Ben tüm bu saçma salak şeylerin farkına vardıktan sonra, instagram kullanmayı iki yıl öncesine kadar bıraktım, facebook kullanmaya gelince de bende ekli olanlar iyi bilirler ki paylaşımlarımda nadiren fotograf paylaşırım, facebooku yolda yazı yazarken, yazdıklarımı depolarken, üyeliğimin olduğu kitap sayfalarında yazdıklarımı paylaşırken, kitap yorumları yaparken, onları okurken, kitap tavsiyeye ederken, ilginç tarihsel hikayeler okurken kullanırım.
Bu zamana kadar da sosyal medyanın bu anlamda çok faydasını gördüğümü söylemeliyim. En güzel makalelerimi, denemelerimi uzun yolculuklar sırasında burada yazmışımdır. Tıpkı şimdi okuduğunuz bu yazı gibi...
Sinan Küçük